1. Analitik Felsefe Çalıştayı

29 Ağustos-2 Eylül 2022
Gümüşlük Akademisi, Muğla

Analitik felsefe, öncül-sonuç bütünlüğünün amaçlandığı, kavramların ayrıntılıca çözümlendiği ve dil açıklığının önemsendiği bir çalışma alanıdır. Felsefe literatürünün önemli bir bölümünü oluşturan, karmaşık teorik birikimi hassas pratik alanlara çağırabilen ve bilimlerle ilişkilenebilme özelliğiyle öne çıkan analitik felsefe, dünyanın birçok bölgesinde baskın felsefe okulu olma niteliğini kazanmıştır.

Analitik Felsefe Çalıştayı merkezine analitik felsefedeki çağdaş gelişmeleri alarak etik, siyaset felsefesi, bilim felsefesi, bilgi felsefesi, zihin felsefesi ve dil felsefesi gibi alanlarda çalışan felsefecileri, araştırmacıları ve öğrencileri bir araya getirir.

Gelecek etkinliklerimizden haberdar olun.

Topluluğumuz büyüyor. Aramıza katılın.

Duygu Tan

Sivil İtaatsizlik ve Ronald Dworkin: Bütünlük, Adalet ve Politika

Özet

Hukuk teorisinde yorum yaklaşımı ile öne çıkan Ronald Dworkin, her iki soruyu da ayrı ayrı ele alır. Bir yasanın ya da politikanın geçerli olup olmadığı şüpheli ya da belirsiz ise buna cevaben bir vatandaşın en uygun eylem biçiminin ne olması gerektiği hususunu olası davranış modelleri bağlamında tartışır. Her sivil itaatsizlik vakasında aynı siyasi ve ahlaka motivasyonun bulunmadığını tespit eder. Bu tespit çerçevesinde sivil itaatsizliğin meşruiyetini üç farklı temelde açıklar: Bütünlük (integrity), adalet (justice) ve politika (policy). İlaveten, sivil itaatsizlerin taşıdıkları siyasi ve ahlaki motivasyon sebebiyle sıradan suçlulardan farklı olduklarını her fırsatta vurgulayan Dworkin, cezalandırma bakımından sivil itaatsizlerin farklı bir muameleyi hak ettiğini de savunur. Oturumun ikinci bölümü, Dworkin’in bu görüşlerini inceleyerek, pratik anlamda farklı sivil itaatsizlik vakalarının dinamiklerini sorgulama, sınıflandırma, meşruiyet derecelerini belirleme konularına ışık tutmayı ve hükûmetin, savcıların ve yargıçların sivil itaatsizlere karşı tutumlarının nasıl olması gerektiği hususunda yol gösterici olmayı hedeflemektedir.

Hüseyin Kuyumcuoğlu

Tüketici Boykotları ve Etik Sorumluluk

Özet

Varılan bu son noktada ciddi bir sorun var gibi; çünkü benim bu akıl yürütmem herkes için geçerli olacaktır ve herkes bu şekilde düşünürse boykota hiç kimsenin katılmaması kaçınılmaz olur. Buradaki sorun sadece boykot meselesine özgü değil. Benzer bir problemi oy verme meselesinde de görebiliriz: Her birimiz kendi oyumuzun sonucu değiştirmekte hiçbir etkisinin olmayacağını düşünebiliriz. Ancak herkesin böyle düşünmesi kimsenin oy vermemesi ile sonuçlanır. Bu tür sorunlara genel olarak “müşterekler sorunu” deniyor.**

Bu oturumda boykot meselesinde müşterekler sorununu nasıl çözebileceğimizi tartışacağım. Önce sonuççu etik yaklaşımını ele alacağım ve bu yaklaşımın ne kadar geliştirilse de yetersiz kalacağını göstereceğim. Son olarak da çözümün T. M. Scanlon’dan esinlenen sözleşmeci etikte bulunabileceğini savunacağım. 

*Burada özellikle Türkçeye “terhane” olarak çevrilen, İngilizcede “sweatshop” olarak anılan tesislerden bahsediyor olacağım.

**İngilizcede “collective action problem”.

Fırat Akova

Yapay Duyarlı Varlıklar: İyi Oluş, Kümeleme ve Sınır Sorunu

Özet

Yapay duyarlı varlıkların ortaya çıkışı, kimi felsefi sorunları da beraberinde getirir. Birinci sorun, iyi oluş kuramlarından olan hedonizmle ilgilidir. Yalnızca hazzın ve acının iyi oluşu etkilediğini savunan hedonizm, yapay duyarlı varlıklar için geçerli olmayabilir; yapay duyarlı varlıklar haz ve acı yaşamıyorlarsa, hedonizm yapay duyarlı varlıklar için işlevselliğini kaybeder. Söz konusu durumda ya diğer iyi oluş kuramlarına başvurulması ya da yeni bir iyi oluş kuramı üretilmesi gerekir. İkinci sorun, çıkarların kümelenmesiyle ilgilidir. Yapay duyarlı varlıkların çıkarları ile diğer varlıkların çıkarları ayrı ayrı toplanıp anlamlı bir düzlemde karşılaştırılabilir mi? Böylesine bir sorunun yanıtı insanlar için kullanılan kümeleme yaklaşımlarında aranabilse de seçenekler çok boyutludur. Üçüncü sorun, yapay duyarlı varlıkların haklarıyla ilgilidir. Kimlerin oy vermesi gerektiğini araştıran ve demokrasi kuramının başat konularından olan “sınır sorunu” yapay duyarlı varlıklara genişlemeye başlar ve onların da oy hakkı olup olmadığını araştırır. Benzer bir şekilde, özerklik ve ayrımcılıklardan korunma gibi hakların tanınması da gündeme gelir; siyaset bilimi ve hukuk da tartışmaya dahil olur.

Yapay duyarlı varlıkların ortaya çıkışı gelecek yılların konusudur; ancak hazırlık yine felsefe tarafından yapılacaktır.

Beşir Özgür Nayır

Hak Ediş Ayarlı Kural Sonuççuluğu

Özet

Kural sonuççuluğun tek zayıf yanı bu değildir. Benim iddiama göre kural sonuççuluğu, hak edişlere karşı yeterince hassas değildir. Hooker, ahlaki değerlendirmede adaletin önemli bir yeri olacağını, fakat bu unsurun uygulama aşamasında devreye gireceğini, başka bir deyişle ahlak kurallarının adil bir şekilde uygulanması yoluyla adalet hassasiyetinin elde edileceğini savunmuştur. Gelgelelim, Hooker’ın kural sonuççuluğu aşağıdaki örnekler arasındaki farka karşı duyarsızdır:

A kişisi 100 birim refah hak eder ve 100 birim refah alır.
B kişisi 0 birim refah hak eder ve 100 birim refah alır.
C kişisi -100 birim refah hak eder ve 100 birim refah alır.

Yukarıda her durum için belli bir hak ediş varsayılmıştır. Refahçı düzlemde bakıldığında bu üç durumda da eşit miktarda değer üretilmiştir; çünkü üretilen refah hepsinde aynıdır. Fakat bu önerme sezgisel olarak problemlidir. Bu durumlardan ortaya çıkan neticeler arasında bir değer farkı olduğu sezilir. Fred Feldman’ın hak edişleri gözeten faydacı teorisi bu farka işaret eder. Feldman’a göre, bir insan x birim refah hak edip x birim refah elde ederse, o zaman 2x birim değer ortaya çıkar. Başka bir deyişle Feldman olumlu hak edişin toplam değeri yükselteceğini, aynı şekilde olumsuz hak edişin de toplam değeri düşüreceğini iddia eder. Bunu yaparak refahçı aksiyolojiyi terk edip refah ve hak ediş temelli bir değer zemini ortaya koymuş olur. Benim iddiam ise Feldman’ın kurduğu aksiyolojik zeminin kural sonuççuluğu için de oldukça işlevsel olacağı yönündedir. Hak edişlere karşı hassas bir kural sonuççuluğu, öngördüğü öncelikçiliği bu yolla temellendirebilir. Dahası, verdiğim örnekteki sezgisel farkı yakalayarak daha kapsayıcı bir normatif zemin sunabilir. Bu teorinin adı “hak ediş ayarlı kural sonuççuluğu” olacaktır.

Tufan Kıymaz

Anlamlı Hayat: Çağdaş Stoacı Bir Bakış

Özet

Nazım Gökel

Bilinç, Temsil ve Gerçeklik

Özet

Bu konuşmada, ilk olarak Nagel özelinde bilinç, temsil ve gerçeklik arasında kurulan insani-düşünsel köprünün nasıl inşa edildiğini aktarmaya çalışacağım. İkinci bölümde ise, bu inşa aşamasında yanlış giden bir noktaya işaret edeceğim: Eğer Nagel’ın dediği gibi, insani olarak erişilemez olgular varsa, buradan hareketle bilinçli deneyimlerin mahiyetinin sadece aynı tür bilinci paylaşan varlıklar tarafından anlaşılabileceği sonucu çıkmaz; fakat şu sonuç çıkar: Başka bir olanaklı dünyadaki bambaşka türdeki bir varlık diğer olanaklı dünyalardaki yabancısı olduğu bazı bilinç türlerinin bakış açılarına, bilinçli deneyim içeriklerine o varlık türlerine dönüşmeden, onlardan habersiz bir biçimde erişiyor olabilir. Konuşmamın üçüncü bölümünde ise, özellikle Nagel’ın tutumundan hareketle bu indirgeme karşıtı yaklaşımların arka planındaki bazı ön varsayımlara ışık tutmaya ve eleştirmeye çalışacağım.

Ceyhan Temürcü

Zaman, Bilgi ve İstek Alanları İçin Ontolojik Bir Zemin Sunan Çapa İlişkileri Kuramı, Uygulamaları ve İçerimleri

Özet

Maya Mandalinci

Heideggerci Düğüm ve Özgür Oluşa Hazırlık

Özet

Heideggerci özgürlük anlayışına şöyle bir tanım getirmek mümkündür: Her ne olma imkânım/olanağım varsa kendimi buna serbest bırakma özgürlüğü. Peki, bu ne demektir? Ya da herhangi bir şey demek midir? Bu noktayı somutlaştırmak adına negatif ve pozitif özgürlük ayrımından faydalanılabilir. Heidegger, okuyucusuna negatif özgürlüğün tesis edilmesi sürecinde eşlik etmekte fakat bunun sağlandığı noktada okuyucuyu kendine bırakmaktadır. Akabinde pozitif özgürlüğü mümkün kılacak olan kişinin iradesi ve bizzat bu kendine bırakılmışlıktır. Kendine has veya sahih olma durumu baştan yitirilmiş olduğundan asıl çaba negatif özgürlüğü sağlamak noktasındadır. Dolayısıyla Heidegger kendi çalışmasını özgürlüğe, sahihliğe ve iradi eyleme (duruma yönelik tavra) bir tür hazırlık süreci olarak nitelendirmektedir. Bu hazırlığın ötesinde geliştirilecek her tür somut içerik veya belirlenim bir dayatma ile gelecek olup her daim olanakların üzerine inşa edilen varolma hareketinin olanaklı karakterini zedeleyecek ve onu kurgusallığın dünyasına geri fırlatacaktır. Olanak fikrinden mahrum bir ontolojide gelişen özgürlük ve ahlak anlayışı, daha başlamadan sönümlenmeye mahkûmdur. Dolayısıyla, ilk ve öncelikli ödev doğru bir ontoloji kurmaktır. Böylece, ana hatlarını çizmeye çalıştığım konuşmanın temel sorusu da belirgin hale gelir: İnsanın kendisine ve varlığa “neyse o olabileceği” bir özgürlük alanı açması Heidegger bakımından neye karşılık gelir ve bu proje bize negatif özgürlükten pozitif özgürlüğe geçişte anlamlı bir araç sunar mı? Bu sorulara verilen cevaplar ışığında Heidegger’in felsefesindeki varoluşçu muhafazakâr gerilime bir tür tutarlılık kazandırmak olasıdır.

Tartışma

Şans Eşitlikçiliği ve Engellilik: Seçim ve Refah

Matthew Palynchuk, “Luck Egalitarianism and Disability Elimination”

Tartışma

Aseksüellik: Cinsel Arzu, Cinsel Çekim, Cinsel Uyarılma ve Cinsel Haz

Luke Brunning, Natasha McKeever, “Asexuality”

Beşir Özgür Nayır
Konuşmacı

Ceyhan Temürcü
Konuşmacı

Duygu Tan
Konuşmacı

Fırat Akova
Konuşmacı

Hüseyin Kuyumcuoğlu
Konuşmacı

Maya Mandalinci
Konuşmacı

Nazım Gökel
Konuşmacı

Tufan Kıymaz
Konuşmacı